Babam daha bir hafta önce söylemişti çocuklar sizi Bayrak Tepe'ye götüreceğim diye. Ben de babama ilk aklıma geleni söyledim hemen:"Hee baba bu Bayrak Tepe bizim gitmek istediğimiz sonra da onun yerine Kadı Yayla'ya gittiğimiz yer mi?" Ömer de:"Baba şu Bayraklı Tepe Kadı Yayla'dan uzak mı?" dedi.
Ben:
-Tabi Bayraklı Tepe daha yakın hem de çok yakın bir buçuk saatlik yol nolacak ki?
Babam:
-Hee sen öyle san aralarında yarım saat bile yok on beş dakika, on beş dakika bile yok.
Ömer
-Elif çok yakın sorma bir buçuk saatlik yol nolacak demi o yol en az iki saattir.
Ben:
-Of beni Bayraklı Tepe için üzüyorsunuz helal olsun size valla çok iyisiniz!
Ömer:
-Elif o Bayraklı değil Bayrak Tepe olacak.
Ben:
-Ne yani sen öyle dedin.dedim ve ikimiz de sustuk çünkü babam bize yarın için hazırlanmamızı söyledi.
O sabah gelmişti ben saatime baktım saat 5:58 dedim ki bari yarım saat uyuyayım dedim ve kafamı yastığa koydum ama babam sanki beni anında uyandırdı ama saatte baktım on dakika olmuştu ve içimden bir yarım saat uyuyacaktım dedim ve hazırlanmaya başladım. Ömer'i uyandırmak ayrı bir dert tanıyanlar bilir. Sanki beyefendi padişah babamla ben hatta bazen annem de gelir Ömer Paşa'yı uyandırmaya çalışırız ve en sonunda büyük çabalarımıza karşın uyanmaz bunun üzerine biz de salona geçeriz ve hazırlanmaya başlarız biz hazırlığı bitirdiğimizde Ömer Bey gelir onu bekleriz...Bekle...Bekle...Bekle... Uzun bir bekleyişten sonra Ömer Ağa hazırlanır biz de yola çıkarız ama sevgili güzeller güzeli güzelliği dillere destan gül kokulu canımızın içi olan birtanecik annemizi öpmeyi unutmayız. Bazen Ömer'in bazen de benim sızlanmalarımla geçen yolculuğumuza başlıyoruz...
İlk önce Thedore Roosevelt'in şu sözünü söyleyeyim ki bu sözün maceramla ne kadar ilgili olduğunu anlayın:Karakterin en önemli yardımcısı, yılmayan bir azimdir. Eğer Thedore Roosevelt'i tanımıyorsanız lütfen bu linke bakınız: http://tr.wikipedia.org/wiki/Theodore_Roosevelt
Biz maceramıza geri dönelim...
Temenyeri Park'ına gittiğimizde Biyoloji Öğretmeni Ömer Hoca ile karşılaştık. Adamcağız tek başına gidecekmiş sen de gel dedik geldi ama Aşıklar Çeşmesine kadar. Zaten o yalda anlatılmaya değer herhangi bir olay olmadığı için geçiyorum. Her şey Ömer Hoca gittikten sonra başladı. Biz biraz dinlendik o güya yola devam etti. Biz moladan kalınca bi baktık adam geri dönüyor. Neymiş yukarı çıkmış. Adama ne kadar inanmasak da aferin dedik ve yola devam ettik. Biz yola devam ederken Ömer yoruldu ve arkalarda kaldı. Ben onu sopayla çeke çeke götürdüm. Biz bir sürü çeşme geçtik ve Babam neden sonra:"Biz yanlış yola girdik yine."dedi Ne zaman doğru yolu bulduk ki(!) Her neyse biz artık zorlu yolların geldiğini anladık haliyle ve ayakkabılarımız sıklaştırdık ben saçımı bir güzel toplarım, Ömer'in ayağına batan dikenleri temizledik ve zorlu yollara hazırdık... Biz çalı çırpı olan dik (yol mu desem ne desem bilemedim) bir yerden çıktık.
Biz burdan geçtik ama daha bitmedi aslında yeni başladı maceramız. Yine bir yerden çıktık çok kısa bir yerdi ama kumlu toprak olduğu için hiç kolay çıkılmadı özellikle Ömer ilk çıktığı için ve yukarda ne olduğunu bilmediği için elini kestanenin üstüne koydu ve eli olduğu gibi kestane dikeni oldu.
Ömer bunları çıkarmaya çalışırken ben de oradan çıkmaya çalışıyordum korkuyordum da çünkü Ömer'in oradan kaydığını gördüm ve korkmamak elde bile değildi.Korka korka çıktım ve Ömer'in elini görünce yüreğimin yağları eridi. Orayı çıkınca bitti mi hayır bitmedi dediğinizi duyuyorum ama demeyenler var teessüf ederim yani. Biz yine size gösterdim 60 derecelik yerin iki kat daha uzunlukta şeklinde olanına artık resmen tırmandık. Ve en sonunda düz yola geldik tam biraz rahatladık demiştik ki karşımızda resmen 80 derecelik bir tepe napacağız ne edeceğiz derken babam geze geze düşe kalka zar zor da olsa bir yol buldu en azından 70 derece falandır.
Biz çıktık çıktık ve yine kayalıklara geldik ama bu, bu seferkilerden farklıydı sanki bu kayalar güneşin o muhteşem ışığı altında parlıyordu. O zaman anladım ki ormanın içinde değiliz sadece çıkmamız gereken kayalar var başka bir engel yok. Ben can havliyle mi desem mutluluktan mı desem ne desem işte siz düşünün o kadar hızlı çıkımışım ki çıktığımda fark ettim babam bana garip garip bakıyordu.(Şimdi çoğunuzun gözünün önüne kedi gelebilir ama o kadar hızlı değildim.)
Çıkınca hemen babamın yaptığı ilk iş bizi doyurmak oldu ne de olsa kolay iş değildi yaptığımız. Sonra da bizim aramızda olan bir sözümüzü söyledi bize azimle ilgiliydi ama yukarıda yazdığım değil.
Babam dedi ki:
-Çocuklar eğer orada kaybolduğumuzda geri dönseydik biz buraya gelemezdik değil mi dedi.
Biz ise babamın yaptığı sandavici yemekten konuşacak halimiz yoktu sadece ham hum huma hama gibi garip mi garip sesler çıkarttık babam da bunu evet kabul edip yemeğini yemeye başladı. Biz oranın manzarası, kokusu vs. derken bir saat geçmiş ve biz de bir sünü fotoğraf çekmiştik ama babam bir pozu beş kere çektiği için çoğunu silmek zorunda kaldık. Ama ben de çok güzel pozlar çektim ee ne de olsa Röntgenci Ferda'nın kızıyım tabi çekeceğim başka napacağım ki yani?
Biz tekrar yola koyulduk ama Ömer tutturdu ormandan gitmeyelim diye biz de yine 80 dereceklik kayalıklardan bazen kaya kaya bazen yürüye yürüye gittik. Bu yürüyüşü bu kadar kolay anlattığıma bakmayın gerçekten de müthiş zordu ama bi o kadar da eğlenceliydi. Ve o anda ilk aklıma gelen Thedore'nin size en başta yazdığım sözü oldu. Biz bir saat önce eve geldik ve duşumuzuzu aldık ben size bir saattir bu yazıyı yazıyorum Ömer ise şuan da uyuyor. Ömer uyurken Ömer'in arkadaşları geldi Ali dedi ki:Saat üç olmuş hala uyuyor. Neler yaşadığımız bir bilse...
Size kolay gelmiş olabilir ama gerçekten zordu ve kendimi aynı filmdeymişim gibi hissettim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder